Karadeniz Pet

Kanatlılarda Salmonella

Ayhan OTÇUOĞLU

Süper Moderatör
Katılım
8 Ocak 2016
Mesajlar
1,717
Tepkime puanı
800
Hüseyin ATİK
(Uzman Veteriner Hekim)

http://www.bornovavet.gov.tr/kanatlisalmonella.htm


A. Kısa Tanımı

Salmonella içerisindeki etkenlerden S.pullorum, pullorum hastalığının, S.gallinarum'da kanatlı tifosunun etkeni olarak bilinmektedir. Ancak sahada pullorum hastalığının çok az görülmesi ve iki etkenin farklı türlerden ziyade biyovar olarak değerlendirilmesi bu iki hastalığın birlikte nitelendirilmesine yol açmıştır. Kanatlı Salmonellozisi, Salmonella cinsindeki etkenlerden ileri gelen kanatlıların büyük bir çoğunluğunda önemli hastalık tablolarına neden olan bir infeksiyondur. Ayrıca kanatlı Salmonella türlerinin bazılarının insanda da infeksiyon yapması nedeniyle Salmonellozis kanatlılardan bulaşabilen önemli zoonotik infeksiyonlar olarak değerlendirilmektedir.



B. Epidemoljisi



1. Dünyadaki Durum

. Tüm dünya ülkelerinde genel olarak sinsi bir şekilde yayılıp ortaya çıkması ve hastalık görülmesi problemlere, çok yönlü ciddi ekonomik kayıplara (sürülerde ölüm, verim kaybı, yoğun antibiyotik kullanımı, damızlıklardan vertikal bulaşma nedeni ile sağlıksız ticari sürüler, gıda zehirleri ) sebep olmaktadır. Bu nedenle uzun yıllardan beri tavuk ve hindi kümeslerinde dünya çapında pullorum hastalığı ve tavuk tifosu ile ilgili kontrol çalışmaları yapılmaktadır. İşletmelerde temel programların uygulanması ile hem tavuk tifosu hem de pullorum hastalığı azaltılmıştır. Bu hastalıklarda en basit uygulamalar, damızlık kümeslerin Salmonella gallinarum ve Salmonella pullorum'dan ari olarak yetiştirilmesi ve bu sürülerden elde edilen civcivlerin indirekt ve direkt olarak bu organizmalarla temasının önlenmesi esasına dayanmaktadır.



2. Ülkesel Durum

Türkiye'de Tavukların Salmonellozis'i 3285 sayılı Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanunu'na göre "İhbarı Mecburi Hayvan Hastalıkları" kapsamında olup, damızlık kümeslerin Salmonella pullorum/gallinarum yönünden kontrolü de son olarak 1998'de Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'nın çıkarmış olduğu "Kuluçkahane ve Damızlık işletmelerinin Sağlık ve Kontrol Yönetmeliği ve Talimatı" ile düzenlenmiştir.Bölge Enstitüleri ve İl Tarım Müdürlükleri iş birliği ile Kuluçkahane ve Damızlık işletmesi ihtiyaç duyulduğunda daha sık olmak kaydı ile en az 6 ayda bir denetlenmekte ve Laboratuar kontrollerinden tabii tutulmakta ,şartları uygun işletmeler (Salmonella testleri dahil) sertifikalandırılarak , miyadlı olarak üretim izni hakketmiş olurlar.



  1. Etiyolojisi
Hareketsiz Salmonella'lar olarak bilinen S.pul/orum ve S.gal/inarum Gram negatif sporsuz ve kapsülsüzdürler. 0.3-0.5x1.0-2.5µm boyutlarında küçük çomaklar tarzında görülürler.

Laboratuvar besiyerlerinde (kanlı agar, Mac Conkey agar, EMB gibi) 24-48 saatte gözle görülebilen koloniler oluştururlar. Fakültatif anaerob özellikte olan bu etkenler, buyyonda homojen bir şekilde, hafif bulanıklık meydana getirerek ürerler.

Biyokimyasal aktiviteleri oldukça yüksektir. Bu nedenle, Salmonella izolasyonunda kullanılan besi yerlerinin bileşimi, bu mikroorganizmaların önemli iki özelliklerini ortaya çıkarma esasına dayanmaktadır.

Biyokimyasal özellikleri açısından birbirlerine çok benzerler. Mannoz, arabinoz, dekstroz, galaktoz, mannitol, ramnoz ve ksiloz'u fermente ederler. Ancak laktoz, sukroz ve salisini ayrıştıramazlar. S.gallinarum dulsitolu ve maltozu fermente etmesine rağmen, S.pullorum dulsitolu ve maltozu ayrıştıramaz. Indol ve sitrat negatif olan bu etkenler LDC testinde pozitifdirler. Ancak S.gallinarum ornitin dekarboksilaz testinde negatif, S.pul/orum ise pozitiftir.



  1. Patogenesiz
S.pullorum ve S.gallinarum infeksiyonları başta tavuk olmak üzere hindi, bıldırcın, güvercin, serçe ve papağanlarda görülür.

Tavuk ırkları arasında da infeksiyona duyarlılık derecesi değişmektedir. Hafif ırklar, özellikle, Leghon'lar ağır ırklara göre daha dirençlidirler. Pullorum hastalığı genellikle gençlerde görülmesine rağmen, erginlerde de zaman zaman görülebilmektedir. Kanatlı tifosu ergin hastalığı olarak kabul edilmesine karşın, gençlerde, özellikle ilk bir aylık civcivlerde %26 mortalite oluşturabilmektedir. Dolayısıyla gençlerin erginlere göre, dişilerin de erkeklere göre hastalığa daha duyarlı olduğu söylenebilir.

Bulaşma kaynağını genellikle infekte yani taşıyıcı kanatlılar teşkil eder. Dolayısıyla bu hayvanlara ait infekte yumurtalar kuluçka için kullanıldığında hastalığın en temel şekli olan vertikal bulaşma söz konusudur. Genellikle hasta veya portör hayvanlar %30 civarında mikroplu yumurta çıkarırlar. Bu yumurtalardan civciv çıkma olasılığı azalmasına rağmen embriyo döneminin kayıplarından sonra, çıkabilen civcivler portör olarak mikroorganizmaları diğerlerine bulaştırır. Ayrıca mekanik bulaşmada vahşi kuşların, rodentlerin ve sineklerin de rolü vardır.



E. Tanısı

1.Klinik Tanısı

Semptomlar

Genellikle pullorum gençlerin, kanatlı tifosu ise erginlerin hastalığı gibi düşünülse de, vertikal bulaşma çok önem taşıdığı için civciv ve genç piliçlerde aynı klinik belirtiler görülür.

İnfekte yumurta/arda çıkış mümkün olsa bile kısa sürede civcivlerde ölümler izlenir. Ya da halsiz, zayıf civcivler görülür. Kloakaları kirli ve beyaz renklidir. Bazı durumlarda ise ölümlere daha sonraki haftalarda, genellikle de 2. ve 3. haftada rastlanır.

Ergin hayvanlarda genellikle semptom görülmez. Ancak akut olgularda halsizlik, düşkünlük, yumurta veriminde düşüş, ilk günlerde ateş, iştahsızlık ve 10 gün içinde de ölüm izlenebilir.

Ancak kronik olgularda bu semptomları izlemek mümkün değildir. Buna karşın lokalize formları görülür. Ovaritis, salpingitis ve özellikle de yumurtanın karın boşluğuna düşmesine bağlı bozukluklar söz konusu olur. Etkenin virulansına ve sürünün direncine göre pullorumda mortalite %0-%100, tifoda ise %10-%93 arasında değişmektedir.

Morbidite mortaliteden daha yüksektir. Genellikle de hastalığı geçiren hayvanlar portör olarak kalırlar ve hastalık için bulaş kaynağını oluştururlar.

Nekropside, perakut infeksiyonlardan ölen hayvanlarda herhangi bir bulgu görülmeyebilir. Akut infeksiyonlarda ise karaciğer, dalak ve böbrekler hemorajik görünümlü olup karaciğerde küçük nekrotik odaklar göze çarpar ve karaciğer hipertrofiktir. Asites gözlenebilir. Civcivlerde yumurta sarısı genellikle emilmemiştir. Böbrekler solgun ve ürat kristalleriyle doludur. Rektum, ishale eklenen ürat nedeniyle beyazımtırak bir sıvı ile dolu olup genişlemiştir.

Erkeklerde de testislerde beyaz odak ve nodüller görülür. Nadiren de olsa hava keselerinde kazeöz granülomlara rastlanabilir.

Hindi ve ördeklerde de tavuklardaki tablolara benzer görünümler söz konusudur. S.pullorum ve S.gallinarum'dan ileri gelen infeksiyonlarda klinik ve nekropsi bulgularıyla kesin teşhis konulamaz. Her iki etkenden ileri gelen tablolar birbiriyle karışabildiği gibi, ayrıca pastörollozis, kolibasillozis, paratifo infeksiyonları, mikoplasmozis, aspergillozis ve Newcastle hastalığı ile karışabilir. Bu nedenle laboratuar muayenelerinin yapılması zorunludur.



2. Laboratuar Tanısı

İnfeksiyonun mikrobiyolojik teşhisi için yeni ölmüş veya agoni halindeki hayvanlar, serolojik teşhis için ise, hayvanlardan kan veya kan serumu laboratuara gönderilmelidir.

a) Bakteriyoskopi: Ölen veya kesilen hayvanların kalp kası, karaciğer, dalak veya kemik iliğinden yapılan preparatlar Gram boyama yöntemi ile boyanarak mikroskopta incelenir. Gram negatif etkenlerin görülmesi Salmonella olasılığını düşündürür.

b) Kültür: Bakteriyoskopide yararlanılan organlardan aseptik koşullarda kanlı agar, Mac Conkey agar, E.M.B. agar gibi besiyerlerine ekimler yapılarak 37°C'de 24-48 saat inkube edilir. Dışkı materyalinden ekim yapılıyor ise, zenginleştirme yöntemlerinden yararlanılmalıdır. Zenginleştirme sonrası yine aynı besi yerlerine ekimler yapılır. Üreyen koloniler etiyoloji bahsında verilen biyokimyasal testlerle incelenerek identifikasyona gidilir. Ayrıca üreyen kolonilerin Salmonella cinsine ait olup olmadığı SalmoneIla O-1 fajı kullanılarak konfirme edilebilir.

c) Serolojik testler: Iki amaçla serolojik testlerden yararlanılır. Birincisi, üreyen kolonilerin identifikasyonunda, laboratuarda bulunan grup spesifik serumlarla üreyen koloniler lam üzerinde aglutinasyona tabi tutulur, yani etkenin antijenik analizine yönelik bir identifikasyon yolu izlenebilir. Ikincisi ise, infeksiyonun olduğu düşünülen kümesteki hayvanlardan kan alınarak, serumu çıkarılır; standart ve varyant suşlardan hazırlanmış aglutinasyon antijenleri kullanılarak hasta veya portör hayvanlar tesbit edilir. Bu amaç için lam aglütinasyon (RP), tüp aglütinasyon (TA) ve mikroaglütinasyon (MA) testleri kullanılmaktadır. Lam aglutinasyon testinde tüp aglütinasyon antijenine göre 50 kat konsantre ve kristal violet ile boyalı, mikroaglutinasyon testinde ise Safranin-O ile boyalı antijenlerden yararlanılmaktadır. Ayrıca hindilerde kullanılamayan taze kanla yapılan aglütinasyon (WB) testi de tavuklarda serolojik taramalarda kullanılmaktadır.

d) Hayvan deneyi: Salmonella etkenlerinin kontamine materyalden izolasyonu amacıyla veya bazı özel çalışmalarda civciv, tavuk veya tavşanlar deney hayvanı olarak kullanılabilir.



  1. Tedavi
Damızlık yetiştirmelerin dışındaki kanatlılara kinolonlar (Nalidiksik asit ve enrofloksacin gibi), aminosidler, betalaktazlar (amoksilin, ampisilin vb.), tetrasiklinler ve furazolidon grubu ilaçlar verilebilir.



  1. Korunma ve mücadele
Uzun yıllardan beri tavuk ve hindi kümeslerinde pullorum hastalığı ve tavuk tifosu ile ilgili kontrol çalışmaları yapılmaktadır. İşletmelerde temel programların uygulanması ile hem tavuk tifosu hem de pullorum hastalığı azaltılmıştır. Bu hastalıklarda en basit uygulamalar, damızlık kümeslerin Salmonella gallinarum ve Salmonella pullorum'dan ari olarak yetiştirilmesi ve bu sürülerden elde edilen civcivlerin indirekt ve direkt olarak bu organizma/arla temasının önlenmesini kapsamaktadır.

A- Kümes idaresi ile ilgili işlemler: infeksiyon etkenlerinden korunmada en etkin yöntem S.pullorum ve S.gallinarumun kümese girişinin önlenmesidir. Bu iki hastalığın yayılmasında vertikal bulaşmanın önemli rol oynaması nedeniyle kuluçkaya konulan yumurtaların tavuk tifosu ve pullorum hastalığı yönünden ari olması gereklidir ve sadece böyle yumurtalar kuluçkaya gönderilmelidir. Ulusal kontrol programlarında, tavuk ve hindi damızlık kümeslerinin ve bunların civcivlerinin iki hastalık yönünden ari oldukları belirlenmelidir. S.pullorum ve S.gallinarum'un primer konakçıları tavuk ve hindilerdir. Serbest yaşayan kuşlar ve diğer kanatlılar infeksiyonun büyük bir rezervuarı değildirler.

Pullorum hastalığının ve tavuk tifosunun önlenmesinde manegement uygulamaları tam olarak yapılmalı ve taşıyıcılar düzenli olarak ortadan kaldırılmalıdır. Bunun için,

1. Civcivler ve genç kanatlılar pullorum ve tavuk tifosundan ari kaynaklardan sağlanmalıdır.

2. Hastalıktan ari olan sürüler ile ari olduğu bilinmeyen sürüler ve diğer kanatlılar birbirleri ile karıştırılmamalıdır.

3. Civcivler ve diğer genç kanatlılar iyi temizlenmiş ortamlara konulmalıdır.

4. Civcivler ve diğer genç kanatlılar ısı işlemi görmüş yemlerle beslenmelidir ve yem katkılarındaki salmonella kontaminasyonları bu şekilde azaltılmalı veya salmonella ile kontamine yem katkıları kullanılmamalıdır.

5. Dışarıdaki kaynaklardan salmonellaların girişinin önlenmesi için biyogüvenlik uygulamaları eksiksiz yerine getirilmelidir. Bu amaçla,

a} Serbest yaşayan kuşların S.pullorum veya S.gallinarum taşıyıcılığı düşük olsa dahi, kümesiere bu kuşların girişi önlenmelidir.

b} Rat, fare, tavşan, kedi, köpek ve zararlı böcekler salmonella taşıyıcısı olabilirler. Bu nedenle kümeslere kemiricilerin girmesi önlenmelidir.

c) İnsekt kontrol programı önemlidir ve özellikle ev sinekleri, kanatlı bitleri ve zararlı böcekler kümese girmeleri önlenmelidir. Bu zararlı böcekler salmonella ve diğer kanatlı patojenleri için taşıyıcı olabilirler.

d) Hayvanlara mutlaka temiz su sağlanmalı ve içme suları klorlanmalıdır. Bazı bölgelerde yüzey sularının toplanarak bir gölet oluşturulması oldukça tehlikelidir.

e) Mikroorganizmaları içeren mekanik taşıyıcılar, insanların çizme ve elbiseleri olduğu kadar ekipmanlar, arabalar, taşıma kasaları önemlidir. Her aşamada cansız taşıyıcılar ile etkenlerin kümese girişleri önlenmelidir.

f) Tüm ıskarta ve ölü hayvanlar bölgeden uzaklaştırılmalıdır.

B- Portörlerin ayıklanması: Pullorum hastalığının kontrol programının oluşturulmasında infekte tavukların belirlenmesi için tüp aglutinasyon testi 1913 yılında geliştirilmiştir. Bu reaktörlerin belirlenmesi ve uzaklaştırılması ile kümesIerden hastalığın elimine edilmesi için kullanılmalıdır.

Saha sonuçları, tek test kullanımının reaktörlerin uzaklaştırılması ve kümeslerden infekte tavukların tamamıyla elimine edilmesi için yeterli olmadığını göstermiştir. Böyle sonuçlar üç muhtemel nedenden dolayı gerekli katkıyı sağlayamamaktadır.

1.Infekte hayvanlardaki serum aglutininlerinin titresi inip çıkmakta ve değerlendirmede kriter titrelerdeki (1/25-1/50) seviyeleri belirli periyotlarda düşmektedir.

2.Infeksiyon ile aglutininlerin gelişmesi arasında belirli bir sürenin geçmesi gerekmektedir.

3.Reaktörlerin uzaklaştırılmasına rağmen, çevresel kontaminasyonlar şekillendiğinde, diğer hayvanlar için bir infeksiyon kaynağı oluşturmaktadır.

Serolojik teşhis amacıyla, tüp aglutinasyon (TA) testine ilave olarak lam aglutinasyon (RP), kanla yapılan aglutinasyon (WB) ve mikroaglutinasyon (MA) testleri geliştirilmiştir. Bu testlerin tümü taşıyıcıların saptanmasında etkindir. MA testi, TA testine bağlı olarak geliştirilen ve ekonomide avantaj sağlayan bir testtir. Tavuklarda bu testlerin dördü de kabul görürken WB testi hindiler için kullanılmamaktadır. ELlSA da pullorum ve tavuk tifosu için sürü taramalarında kullanılabilmektedir.

Serolojik olarak infekte olduğu belirlenen bir veya daha fazla reaktörden alınan materyalIerin bakteriyolojik yönden incelenmesi ve bu muayenelerle infeksiyonun doğrulanması gereklidir. Eğer kümeste şüpheli reaksiyonlar belirlenmişse, güçlü pozitif reaksiyon veren tavuklardan alınan materyaller laboratuvara gönderilerek yeniden test edilmeli ve dikkatli bir bakteriyolojik muayene yapılmalıdır. Rutin testlerde, şüpheli veya atipik reaksiyonlar pozitif olarak değerlendirilmemelidir. Çünkü bu reaksiyonlar S.pullorum veya S.gallinarum dışındaki diğer bakterilerden de kaynaklanabilir.

Nonpullorum-nongallinarum reaktörler: Nonpullorum ve muhtelen nongallinarum, reaktörler, ender olarak reaksiyonları yorumlamada probleme neden olabilir. Bunlar S.pullorum antijenleri ile ilişkili antijenlere sahip olan diğer bakterilerle infekte olan hayvanlardır. Koliform, mikrokok ve streptokoklar (özellikle de Lancefield Grup D'ye ait olanlar), tavuklarda nonpullorum reaksiyonlarının büyük bir oranından sorumludur. Ayrıca, Staphylococcus epidermidis, Micrococcus spp., Aerobaeter aerogenes, Proteus spp., E.coli, Arizonae, Providentia ve Citrobacter türleride çoğu nonpullorum reaksiyonlarından sorumludurlar. Diğer salmonellalar içinde özellikle Grup D'de bulunan S.enteritidis de kros reaksiyona neden olmaktadır. Non-pullorum reaktör aralığı kümes içinde %30-40 seviyelerine çıkabilir ve aglutinasyonun karakter değişiklik gösterebilir. Bu faktörlerden dolayı ayrıntılı bakteriyolojik muayeneler, kümeste infeksiyonunun durumunu belirlemede sıklıkla kullanılan tek bağlayıcı ve genellikle S.pullorum ve S.gallinarum tarafından oluşturulan infeksiyonlar arasında da tek ayrımlayıcı yöntemdir.

Saha eradikasyonu: Sahada hastalığı eradike etmede uygulanması gereken temel kurallar aşağıda sunulmuştur.

1. Pullorum ve Tavuk tifosu şüphesi ile karşılaşıldığında durum en yakın Tarım İl ve İlçe Müdürlüklerine bildirilmelidir.

2. Hastalık çıkan yerlerde karantina uygulanmalıdır ve infekte kümese ait hayvanlar denetim altında kestirilmeli ve satışa sunulmalıdır,

3. Tüm hastalık vakaları resmi idare veya yerel idare tarafından araştırılmalıdır,

4. İthal edilen kanatlılar ve yumurtaları bu hastalıktan ari olmalıdır,

5. Pazarda satılan kanatlılar bu hastalıktan ari olmalıdır,

6. Damızlık kümesler ve kuluçkalar pullorum-tifo kontrol programları çerçevesinde kontrol edilmelidirler.



Aşılama: Tavuk tifosu halen dünyanın bazı yerlerinde problem olmaya devam etmektedir. Araştırıcılar ölü ve modifiye canlı aşılar üretmişlerdir. Bazı ülkelerde tavuk tifosu salgınlarında 9R suşunun canlı oral veya mineral yağlı adjuvantlı veya adjuvantsız injektabl aşıları kullanılmış ve farklı sonuçlar bildirilmiştir. Benzer olarak S.gallinarum'un dış membran proteinlerinin, patojenik suşların iç organlara yerleşiminden 9R suşuna göre daha iyi koruma sağladığı bildirilmiştir. Son yıllarda, tavuk tifosuna karşı aşılamada, S.gallinarum'un mutant suşunun kullanımı ile S.gallinarum'un bir virulens-plasmidinin çıkarılması sonrasındaki elde edilen suşundan S.gallinarum ile infeksiyona karşı korumada ümit verici sonuçlar alınmıştır.

Türkiye’de de damızlık firmalarda inaktif Salmonella aşısının kullanımı işletmenin tercihleri ve yörede hastalık durumu göz önünde bulunarak başarı ile kullanılmaktadır. Canlı Salmonella aşılarının ise mevcut Kuluçkahane ve damızlık işletmeleri Sağlık Kontrol Yönetmeliği çerçevesine kullanımı yasaktır.
 
Mubiş beslemeyelim mi ? İnsanada geçiyor diyorsunuz galiba ?
 
Mubiş beslemeyelim mi ? İnsanada geçiyor diyorsunuz galiba ?
Besleyin. Hobiyi bırakmayın. İnsana geçmesi için çiğ olarak etini yemek lazım. Ama tedavisi kısmında tedavide kullanılacak etken maddeleri var. Kuşalarınıza da o etken maddelere sahip ilaçları verebilirsiniz.
 
Geri
Üst